4. KÜLTÜR
4.1. KÜLTÜR NEDİR
"İnsanın toplumun bir üyesi olarak elde ettiği, bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, adetle ve diğer yetenekler ile alışkanlıklardan oluşan karmaşık bir bütündür”.
4.2. KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ
Değerler
Değerler, bize iyi, kötü, güzel, çirkin, ahlaki, gayrı ahlaki veya arzu edilen ve edilemeyen şeyler hakkında ölçütler sunar. Farklı dinlerden ve gruplardan oluşan modern çoğulcu toplumda değer yönelimi son derece karmaşıktır.Değerler, belirli sosyal sonuçlara yol açar.
Değerlerin genel işlevlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
Değerler, kişilerin ve birlikteliklerin toplumsal değerinin yargılanmasında hazır araç olarak kullanılır.
Değerler kişilerin dikkatini istenilir, yararlı ve önemli olarak görülen maddi kültür nesneleri üzerinde odaklaştırır.
Her toplumdaki ideal düşünme ve davranma yolları, değerler tarafından işaret edilir.
Değerler kişilerin toplumsal rolleri seçmelerinde ve gerçekleştirmelerinde rehberlik eder.
Değerler toplumsal kontrol ve toplumsal baskının araçlarıdır.
Değerler dayanışma araçları olarak da işlevde bulunurlar.
İnançlar: İnançlar, gerçekliğin doğası hakkında ileri sürülen iddialar yani dünya hakkında paylaşılan fikirlerdir.
Semboller: Sembol, belirli bir durum ya da olayı anlamlandıran şeydir. En önemli semboller, kültürel kodların işaretleri olarak işlev görmüştür. İşaretler, birbiri ile çelişen anlamlar taşıyan sembollerdir.
Dil: Dil, insanların iletişim için kullandıkları anlamlara sahip semboller sistemidir. Diller, her biri kendine özgü bir kültürü olan toplumun üyeleri tarafından kullanılır.
Normlar: Normlar, belli bir durumda insanların nasıl davranmaları gerektiği konusundaki beklentilerdir.
Normlar bizim grup değerlerimizden çıkartılır. Bazen hukuk kurallarındaki gibi yazılı olabilir fakat genellikle yazılı değildir. Dört grup norm vardır. Bunlar, halk yordamı (folkways), örfler, tabular ve kanunlardır.
Halk Yordamı (Folkways) ve Örf (Mores): Ünlü sosyolog Sumner’in ortaya attığı bir kavramdır. Ona göre halk yordamı, insanın çevresine uymak için kullandığı aracı temsil eder. Sayıları sonsuzdur. Örneğin el sıkışmak, üç öğün yemek yemek, yolun sağ tarafından gitmek, sekiz saatlik iş gücü vb. birer halk yordamıdır.
Örfler: Toplum tarafından sosyal kabul görmüş ve yaptırım gücü olan davranış şekilleridir. Bu güç, kanun kuvvetinde de olabilir veya örf kanunun yerini de alabilir. Kabul alanları son derece geniştir; insan ilişkilerini düzenler, uzlaştırır ve etkiler . Örfler, bir toplumun işleyişinin temeli olarak görülen sessiz normlardır. İnsanlar örflerin iyiyi ve doğruyu koruduğuna inanırlar. Örflerin birçoğu köklerini dinî geleneklerden alır. Örneğin On Emir’de de yer alan“Öldürmeyeceksin.” bir örftür.
Tabular, Yaptırımlar ve Kanunlar: Tabu, kutsal sayılan şeyleri referans alarak bazı davranışların yasaklanmasıdır. En ünlü tabu, neredeyse evrensel bir karakteri olan aynı soy içindeki bazı kategorilerarasında cinsel ilişki kurulmasını ya da evlenmeyi yasaklayan ensest tabusudur.
4.3. KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİK
Etnosantrizm ve Kültürel Görececilik: Etnosantrizm, bir kişinin başka kültürleri kendi kültürünün standartları açısından değerlendirmesi ve kendi kültürünü diğerlerine üstün tutmasıdır.
Alt Kültür ve Karşı Kültür: Alt kültür, toplumun belli bir kesiminin sahip olduğu kültürel örüntülerdir. Alt kültür, belirli bir yaşam tarzının zenginliklerini meydana getiren egemen kültür kalıbından yörelere ve toplumsal kategorilere göre değişen yaşam tarzıdır. Alt kültürler, içinde yaşadıkları toplumun egemen kültürleriyle özellikle doğrudan bir karşıtlık içinde olup o toplumun en önemli değer ve normlarını reddedebilir, bunun tam zıddı olan değer ve normları benimseyebilir ve bu durumda karşı kültür diye adlandırılır.
Seçkin Kültürü ve Popüler Kültür: Günlük kullanımda kültür, rafine olmuş zevkleri ve seçkin kültürünü ima etmektedir. Seçkin kültürü, toplumun elitlerini diğerlerinden ayırt etmeye yarayan kültürel örüntülerdir. Buna karşılık popüler kültür ise geniş kitlelerin arasında yaygın olan kültürel kalıplardır.
4.4. KÜLTÜREL DEĞİŞME
Hiçbir kültür, değişim sürecinin dışında kalamıyor. Büyük ölçekli kültürel değişmenin üç temel kaynağı var:
Doğal çevrede yaşanan değişiklik: Örneğin iklimdeki değişme, bazı doğal kaynaklarda yaşanan kıtlık, nüfusta ani artış ya da düşüş insanları değişime uyum sağlamaya zorlamaktadır.
Kültürel temas: Değerleri, normları ve teknolojileri farklı grupların arasındaki temas kültürel değişmeye yol açabilir.
4.5. KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜR
5. TOPLUMSALLAŞMA
Toplumsallaşma, insan olma sürecidir. Toplumsallaşma sürecinde birey, toplumun kültürünü öğrenir ve içselleştirir.
5.1. Toplumsallaşma Teorileri
Toplumsallaşma yaşam boyu devam eden son derece karmaşık bir süreçtir. Bu alt bölümde her biri insani gelişme sürecinin farklı boyutlarını dikkate alan toplumsallaşma teorilerini inceleyeceğiz.
5.1.1. Freud: Psikanalitik Yaklaşım
Freud'a göre insanlar iki temel ihtiyaç veya dürtüye sahiptirler. Bunlardan birincisi, haz ihtiyacıdır. Freud buna yaşam içgüdüsü veya Yunan aşk tanrıçası ndan esinlenerek Eros demiştir. İkincisi de bunun zıddı olan saldırganlık güdüsüdür. Buna da yine Yunanca ölüm anlamına gelen thanatos veya ölüm içgüdüsü demiştir.
Freud yayınladığı Ego ve İd adlı eserinde yapısal kişilik kuramını ortaya atar. Yapısal kişilik kuramına göre kişilik üç ana sistemden oluşur. Bunlar, id (alt ben), ego (ben) ve süperego dur (üst ben). Toplumsal davranış, bu üç sistemin etkileşiminin bir sonucudur.
5.1.2. Mead: Toplumsal Benlik
George Herbert Mead’a göre kişilik çok boyutludur ve toplumsal süreçlerin sonucunda gelişir. O, bireyin benlik kavramının toplumsal etkileşimden ayrılamayacağını iddia etmiştir.
Mead’a göre benlik, hem bir özne hem de nesnedir. Mead’ın ben kavramı, hem biyolojik hem de toplumsal bir içerik taşır.
Mead’a göre benlik üç aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalar, ön hazırlık (prepanatory), göstermelik eylemler ya da temsili oyun (play) ve oyundur
5.2. Toplumsallaşmanın Aracıları
Toplumsallaşma sürecinin her toplumda belirli aracıları vardır. Bunların başında da aile kurumu gelir. Aileden sonraki diğer aracılar, arkadaş çevresi, okul ve medyadır.
5.3. Toplumsallaşma ve Yaşam Evreleri
Erikson, yaşam evrelerini sekiz grup içinde incelemiştir.
Güvene karşı güvensizlik evresi (0-2 yaş arası/bebeklik çağı).
Özerkliğe karşı kuşku evresi (2-3 yaş arası/erken çocukluk çağı).
Girişkenliğe karşı suçluluk evresi (4-5 yaş arası).
Becerikliliğe karşı aşağılık duygusu evresi (6 yaşından ergenliğin başına kadar).
Kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı evresi (Yaklaşık 12-18 yaş arası ergenlik çağı).
Yakınlığa karşı yalnızlık/izolasyon evresi (Genç yetişkinlik çağı).
Üretkenliğe karşı durgunluk evresi (Yetişkinlik çağı).
Bütünlüğe karşı hayal kırıklığı evresi (Yaşlılık çağı).
Özerkliğe karşı kuşku evresi (2-3 yaş arası/erken çocukluk çağı).
Girişkenliğe karşı suçluluk evresi (4-5 yaş arası).
Becerikliliğe karşı aşağılık duygusu evresi (6 yaşından ergenliğin başına kadar).
Kimlik kazanmaya karşı rol karışıklığı evresi (Yaklaşık 12-18 yaş arası ergenlik çağı).
Yakınlığa karşı yalnızlık/izolasyon evresi (Genç yetişkinlik çağı).
Üretkenliğe karşı durgunluk evresi (Yetişkinlik çağı).
Bütünlüğe karşı hayal kırıklığı evresi (Yaşlılık çağı).
6. TOPLUM VE TOPLUMSAL ETKİLEŞİM
6.1. Toplum Tipleri
Tarihin çok büyük bir bölümünde insanlık, küçük ve göreceli olarak otonom gruplar içinde avcı ve toplayıcı olarak yaşamışlardır.
Avcı ve Toplayıcı Toplumlar: Avcı ve toplayıcı toplumlarda insanlar hayvanları avlayarak, balık tutarak, yabani meyve ve bitkiler ile bal ve böcekleri toplayarak hayatlarını idame ettirirler.
Göçebe Toplumlar ve Erken Tarım ( Bahçıvan) Toplumları: Yaklaşık on bin yıl önce avcı ve toplayıcı toplumlar, iki kola ayrılarak gelişmeye devam etmiştir.
Tarım Toplumları: Yaklaşık 5000 yıl önce tarımın gelişimi, bu toplumlarda devrim niteliğinde değişimleri beraberinde getirmiştir. Tarım; insanların toprağı işlemelerine, hayvanların gücünden yararlanmalarına yol açmış ve verimlilik geçmişe göre büyük ölçüde artmıştır.
Endüstriyel Toplumlar: Endüstriyel toplum, fabrika üretimi düzeninin egemenliğinde bir sosyal örgütlenme biçimidir141. Endüstri devrimi -ünlü tarihçi Toynbee’yi izleyerek ifade edersek- ilk defa 18. yüzyılın ortalarında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. İş bölümü, uzmanlaşma ve standartlaşma artmıştır. Kentleşme ortaya çıkarken cemaat hayatı gerilemiştir.
Endüstri-Sonrası Toplumlar: Günümüzde sosyologlar, insanlığın yeni bir evreye girdiğini iddia ediyorlar. Bu yeni evreye D. Bell endüstri-sonrası (post-industrial) toplum diyor. Endüstri-sonrası toplum, enformasyon/bilgi temelli bir ekonomiye dayanan toplumdur.
6.2. Toplumsal Etkileşim
Toplumsal etkileşim, mikro sosyolojinin inceleme alanına girer. Makro sosyoloji, geniş çaplı kollektivitelerle ilgilenirken mikro sosyoloji daha çok günlük yaşamdaki yüz yüze ilişkilerle (toplumsal etkileşimle) ilgilenir. Toplumsal etkileşim, insanların diğerlerinin tepkilerini dikkate alarak gerçekleştirdikleri eylemlerdir.
6.3. Toplumsal Etkileşim Tipleri
Birçok farklı davranışı kapsayan toplumsal etkileşim tipleri sosyologlar tarafından beş gruba ayrılır:
Mübadele (Değişim, Exchange): Mübadele, insanların kendi aralarında malları, hizmetleri ve diğer şeyleri transfer etme sürecidir.
İş birliği: Ortak hedeflere ulaşmak için insanların bir arada çalışmaları sürecidir.
Rekabet: Aynı ödülü elde etmek için iki veya daha fazla kişi arasındaki mücadeledir.
Çatışma: İnsanların fiziki ve toplumsal olarak birbirlerini yok etme teşebbüsleridir.
Baskı: İnsanların istemedikleri şeyleri yapmaya zorlanmaları sürecidir
6.4. Toplumsal Etkileşimin Öğeleri
Toplumsal etkileşim, bir toplumsal yapı içinde ortaya çıkar. Toplumsal yapı, bireyler ve gruplar arasındaki düzenli ilişkilerdir. Bir toplumdaki statüler, roller ve toplumsal ağ, toplumsal etkileşimin (dolayısıyla toplumsal yapının) öğeleri arasındadır.
Statü
Günlük dilde statü kavramı, Latince “standing” (konum) sözcüğünden gelir. En genel anlamda statü, kişinin toplumsal yapı içerisinde işgal ettiği konumdur.
Toplumsal Rol
Statü ve rol aynı madalyonun farklı iki yüzü gibidir. Rol, belirli bir statüyü işgal eden kişiden beklenilen davranıştır.
Toplumsal Ağ
Hayatımızın büyük bir bölümünü bu gruplar ve örgütler içinde geçiriyoruz ve bir toplumsal ağa sahibiz. Toplumsal ağ, bir bireyin hem grup içinde hem de gruplar, kuruluşlar ve kurumlarla olan bütün ilişkilerini içeren şebekedir.
8. TOPLUMSAL SAPMA VE SUÇ
8.1. Sapma ve Toplumsal Kontrol
Sapma, toplumsal kuralların ihlal edilmesidir. Bir başka tanıma göre de toplumsal sapma, çoğunluğun kararlarını etkileyen toplumsal normlara uyumsuzluğu ifade eder.
Sapma, toplumsal kınamaya yol açar ve insanları ona karşı bir şeyler yapmaya zorlar. Sapma evrenseldir.
8.2. Biyolojik ve Psikolojik Teoriler
On dokuzuncu yüzyılda -özellikle Darwin’in evrim teorisinin de etkisiyle- insan davranışı biyolojik faktörlerle açıklanmak yoluna gidilmiştir. 1876 yılında bir İtalyan hekim olan Lombroso, mahkûmlar üzerinde bir araştırma yapmıştır. Lomboroso, suçlunun biyolojik bakımdan anormal, doğuştan dejenere olduğunu ve ilkelliğe, vahşi insana bir dönüş gösterdiğini iddia etmiştir.
8.3. Sosyolojik Teoriler
8.3.1. Yapısal-Fonksiyonel Yaklaşım:
Yapısal-fonksiyonel yaklaşımın öncüsü Durkheim’dir. Ona göre bir toplumsal sapma biçimi olan suç, bütün toplumlarda gözlemlenir.
Yine sapma (ya da suç), ahlaki sınırları belirlemeye yardımcı olur. Bir şeyleri suç saymak, iyi ve doğru arasındaki ayrımı ortaya koyar.
Anomi, Merton’un teorisi içinde anahtar bir kavramdır.Merton’a göre ise anomi, kültürel norm ve amaçlar ile bireyleri bunlara uygun ve uyumlu davranmaya zorlayan toplumsal yapı arasındaki kopma hâlidir. Merton anomi konusunda Durkheim’in örtülü ayrımını belirginleştirir. Ona göre her kültür, üyelerine hedefler sunar. Daha sonra bu hedeflere ulaşmak için meşru olarak kullanabilecekleri araçları belirleyen normlar söz konusudur.
Merton’a göre insanlar bu anomik duruma beş farklı şekilde tepki gösterirler:
Uyum: En çok görülen davranış biçimidir. Bu tür davranış içinde olan birey hem kültürel hedefleri hem de bunlara ulaşmak için mevcut kurumsallaşmış araçları benimser.
Yenilik: Toplumsal başarıyı vurgulayan ancak başarıya ulaşmada yardımcı olacak araçların dağılımında veya kullanımında adalet sağlayamayan toplumlar, normlarda sapma ile karşı karşıya kalacaktır.
Şekilcilik: Kişi büyük bir maddi başarıyı öngören kültürel hedefleri gerçekleştiremeyeceğinin farkına vararak onları terk eder. İsteklerini azaltır ancak geleneksel kültürel değerlere saygısını sürdürür.
Çekilme: Bu davranış biçiminde kişiler, hem zenginlik ve başarı gibi kültürel hedefleri hem de bu hedeflere yönelik kurumsallaşmış yolları terk ederler. Psikotikler, nevrotikler, serseriler, alkol ve uyuşturucu bağımlıları örneklerinde görüldüğü şekilde içlerine kapanıp oyundan vazgeçerler.
İsyan: İsyancılar, bir taraftan toplumun amaç ve araçlarını terk ederken diğer taraftan da onun yerine yeni hedefler sunarlar. Bunlar toplumsal düzeni yıkarak yerine yenisinin kurulması için çalışırlar. Örneğin devrimciler bu gruba girer.
8.3.2. Etkileşimci Yaklaşım
Etkileşimci teoriler, sapma konusunda fonksiyonalistlerden son derece farklı sorular ortaya atmışlardır. Etkileşimciler, neden sadece bazı davranışlar ya da gruplar sapkın olarak tanımlanıyor da ötekiler değil, sorusunun cevabını aramışlardır. Bu teori, Mead’ın daha önceki bölümlerde incelenen görüşlerine dayanır. Hatırlanacağı gibi Mead benliği aile, okul, iş yeri gibi kurumlar içinde öğrenilmiş toplumsal roller bütünü olarak görmüştür.
8.4. Suç Tipleri ve Cinsiyet
Yasal kategorilerden farklı olarak sosyologlar, suçları nasıl işlendikleri ve saldırıların toplum tarafından nasıl görüldüklerine göre sınıflandırırlar. Sosyolojik açıdan suç tipleri şu dört grupta toplamak mümkündür:
Profesyonel suçlar: Birçok insan, yasal olmayan faaliyetleri bir meslek hâline getirmiştir. Bu profesyoneller için suç, günlük hayatlarının bir parçasıdır. İşinin ehli hâline gelmek onlara diğer suçlular arasında prestij kazandırır. Profesyonel suçlular hırsızlık, uçak kaçırma, yankesicilik ve dükkân soyma gibi alanlarda uzmanlaşabilirler.
Organize suçlar: Son derece geniş kapsamlı bir kavramdır. Organize suç kaçakçılık, uyuşturucu satışı, kadın ticareti gibi alanlarda faaliyette bulunan değişik örgütler arasında koordineli bir biçimde grup hâlinde gerçekleştirilen suçlardır. Organize suç, illegal suç dünyasına hâkimdir.
Beyaz yakalı suçları: Orta ya da orta-üstü sınıflar tarafından işlenen suçlardır. Bu kategorideki suçlar, iş yerindeki fotokopi makinasının özel işler için kullanımından borsadaki trilyonluk hilelere kadar geniş bir alanı kapsar. Yine vergi kaçırmak, dolandırıcılık ve rüşvet beyaz yakalı suçlar grubuna girer. Kurumların birçoğunda mevcuttur.
Mağdurun olmadığı suçlar: Bu suçlarda diğer insanlara verilen bir zarar yoktur. Zararı daha çok suçu işleyen görür. Fahişelik, kumar, uyuşturucu kullanımı ve pornografi bu tür suçlar kapsamına girer.
8.5. Türkiye’de Suç
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına göre Türkiye’de mafya örgütleri, turizm, inşaat, arazi, ihaleler, oto kiralama, at yarışları, dernekler, vakıflar, şirketlerde faaliyette bulunmaktadırlar. Çek-senet, haraç alma, karaborsa, arazi yolsuzluğu, otopark, kara para aklama, silah ve mühimmat kaçakçılığı, fidye karşılığı adam kaçırma, silahla yaralama, para karşılığı cinayet ve şantaj gibi işler yapmaktadır.
9. TOPLUMSAL TABAKALAŞMA
9.1. Toplumsal Tabakalaşma Nedir
Statü, servet, güç, yaşam biçimi gibi ölçütlere göre birbirlerine yakın ya da benzer durumda olan bireylerin oluşturduğu kümelenmeler toplumsal tabaka olarak adlandırılır.
Toplumların maddi kaynaklar, prestij ve iktidar bakımından katmanlara ayrılmasına toplumsal tabakalaşma denir.
9.2. Toplumsal Tabakalaşma Özellikleri
Bütün tabakalaşmış toplumsal yapılar şu özellikleri sergilerler:
1. Sıralama örnek, kadınların erkeklerden veya zenginlerin yoksullardan farklı şekilde sıralanması.
2. İnsanların yaşam deneyimleri ve olanakları. Örnek, üst sınıfta veya işçi sınıfında olmak
3. Farklı toplumsal kategorilerin sıralanması zaman içinde yavaşça değişmeye eğilimlidir. Örnek, kadın-erkek eşitligi
# Tabakalar arasında bir geçişin mümkün olmadığı tabakalaşma, kapalı tabakalaşma olarak adlandırılır.
9.3. Tarih İçinde Tabakalaşma
Kölelik: Bir takım insanların başka insanlar tarafından sahiplenildiği, eşitsizliğin uç bir biçimidir.
Kast Sistemi: Bir kışinin toplumsal konumunun yaşamı boyunca belirlendiği toplumsal bir düzendir. Kast’ı kesin bir biçimde sınıflandırılmış toplumsal gruplar olarak tanımlamak mümkündür.
Mevkiye Bağlı Sistem: Bu sistemde de kast ve kölelik sistemlerinde olduğu gibi; kişi, ailesinin mensup olduğu tabaka içine doğar. Ancak diğer sistemlere göre bir dereceye kadar tabakalar arası evlilik ve tabakalar arası geçiş imkân dâhilindedir.
9.4. Toplumsal Gruplar
Bir toplumda aşırı derecede ekonomik ve toplumsal farklılıkların olması, o toplumda bir tür kast sisteminin belirtisidir.
Her insan, doğumdan itibaren belirli bir toplumsal sınıf içerisinde bulunmaktadır. Böylece toplumsal sınıflar, toplum içinde kendilerini talih, şans ve gelecek beklentisi bakımından aynı durumda olan kişilerin oluşturduğu bütünden meydana gelir. Sınıf, insanın bütün
hayat biçimini, tarzını etkisi altında bulunduran toplumsal olaydır. Sınıflanma olayı toplumlarda evrenseldir.
** Sınıf kavramı ilk kez Marx tarafından ortaya konmuştur.
** Marx’a göre toplumsal sınıf, bir grubun üretim araçlarına eşit ve ortak uzaklıkta olması ile tanımlanabilir. Üretim araçları ise kişilerin geçimlerini sağlayabilmek için kullandıkları her türlü araçtır.
9.5. Toplumsal Tabakalaşma Kuramları
Max Weber, toplumsal tabakalaşmayı üç boyut üzerinden yani; toplumsal sınıf, statü ve parti üzerinden tanımlayıp izah etmektedir.
Toplumsal sınıf: Weber, Marx’tan farklı olarak iki temel ve çıkarları birbirine zıt olan toplumsal sınıf yerine, neredeyse sadece kişiye özel olabilecek kadar çok sayıda sınıf olasılığından söz eder. Yani Weber’in toplumsal sınıfında esas, ikilik değil, çokluktur.
Statü: toplumdaki gruplar arasında, o gruba toplumda atfedilen toplumsal prestij, şeref veya itibara göre belirlenir.
* Toplumsal statü, bireyin toplum içerisinde işgal ettiği konumdur .
* Birey birden fazla statüye sahip olmakla birlikte çevresinde başat bir statü ile tanınır.
Bireyin sahip olduğu bu statüye anahtar statü denir.
Politik Parti : siyasi erke ve otorite konumlarına yakınlık ve uzaklığı belirler: Yine sınıftan bağımsız bir boyuttur. Toplumda herkesin bir partiye üye olması düşünülmediğinde bu boyut sadece parti üyesi olanları kapsar.
Eric Olin Wright, Amerikalı sosyolog, Marx ve Weber’in yaklaşımlarını birleştiren bir sınıf kuramı geliştirmiştir. Wright’a göre modern kapitalist üretimde ekonomik kaynaklar üzerinde denetim kurmanın üç boyutu vardır ve bu boyutlar sınıfı belirlemeyi sağlar.
Para ve yatırımların denetimi
Üretimin fizikî araçlarının denetimi (araziler, fabrikalar ve ofisler)
Emek gücünün denetimi .
9.6. TABAKALAŞMA VE TOPLUMSAL HAREKETLILIK
Toplumsal hareketlilik kavramı; farklı sosyo-ekonomik konumlar arasındaki grup ve bireylerin hareketlerine gönderme yapar. Bu kavram, toplumsal konumlar arasında yer değiştirme anlamına gelmektedir. Kişinin toplumsal hareketliliği ya o kişinin kendi yaşam
süresi içindeki kazanımlarını karşılaştırarak ya da önceki nesillerle arasındaki farka bakılarak ölçülmeye çalışılır. Toplumsal hareketliliğin kişinin kendi yaşam süresi içinde gerçekleşmesine nesil içi hareketlilik, kişinin önceki kuşaklara kıyasla gerçekleştirdiği
hareketliliğe ise nesiller arası hareketlilik denir. Nesiller arası hareketlilik, yukarı doğru hareketlilik şeklinde görülebileceği gibi, aşağı doğru hareketlilik biçiminde de görülebilir.
Mal, mülk, gelir ve statü kazanma yukarı doğru hareketlilik adını alırken, bunların kaybı aşağı doğru hareketlilik olarak adlandırılır. Dikey hareketlilik, sosyo-ekonomik ölçekte bireylerin aşağı ya da yukarı doğru hareketleri anlamına gelir. Modern toplumlarda komşu
alanlar, kasabalar veya bölgeler arasındaki coğrafi hareketi anlatmak içinse Yatay hareketlilik kavramı kullanılır. Dikey ve yatay hareketlilik genellikle bir arada gerçekleşir.
Toplumsal hareketlilik, bir toplumun ekonomik, teknolojik ve toplumsal gelişimini gösteren çok önemli bir göstergedir.
** Toplumsal rol, toplumun belli bir statüde bulunan bireylerden beklediği davranışların tümüdür
Gelir ve prestij ölçülerine göre tabakalaşma: Gelir ve prestij ölçülerinde genellikle meslek temel alınır ve burada aile reislerinin mesleki konumu bir ölçüt olarak kullanılır. Bu tür ölçütler dikkate alınarak büyük meslek grupları, prestij ve gelir ögelerini birlikte içerecek bir biçimde sınıflandırılır. Bu sınıflandırma, her toplumun özelliklerine göre farklı biçimler alabilir. Örneğin, Fransa’da meslek grupları, genellikle altı sosyo-ekonomik kategoride ele alınmaktadır. Bunlar, serbest meslekler grubu, toprak sahipleri, işletme yöneticileri ve yüksek devlet memurları grubu, büro memurları ve benzeri meslekler grubu
12. AİLE
12.1. Ailenin Anlamı
Aile, evrensel bir kurumdur. Hemen hemen her toplumda mevcuttur ancak ailenin şekli ve fonksiyonları toplumdan topluma değişiyor..
Bundan yaklaşık 70 yıl önce Ogburn, ailenin fonksiyonlarını şu şekilde açıklamıştır:
Neslin devamı: Toplumun kendi varlığını sürdürebilmesi için aile neslin devamını sağlar.
Koruma: Diğer canlılardan farklı olarak insan yavrusu çok uzun süreli bir bakım ve ekonomik güvenliğe gereksinim duyar.
Toplumsallaşma: Ebeveynler ve diğer akrabalar çocukları gözetirler, onlara normları, değerleri ve kültürü aktarırlar.
Cinsel davranışın düzenlenmesi: Cinsel normlar toplumdan topluma değişebileceği gibi aynı toplum içinde zamanla da değişebilir. Ancak aile bu konuda bir düzenleme getirir.
Sevgi ve arkadaşlık: İdeal bir aile, mensuplarına sıcak ve şefkatli bir ortam sağlar. İnsanlar kendilerini aile içinde güvende ve mutlu hissederler.
Toplumsal statü sağlanması: Bizler ailemizin geçmişinden gelen belirli sosyal statüleri miras olarak alırız. Ailenin imkânları, çocuğun daha sonra alacağı eğitim dâhil birçok konuda belirleyici olacaktır.
12.2. Aile Türleri
Araştırmacılar geçmişte aile içinde güç ve otoritenin kadın ve erkek arasında el değiştirdiği görüşündedirler. Nitekim bazı yazarlara göre ilk aile formu anaerkil ailedir.
Zaman içinde onun yerini ataerkil aile almıştır.
Anaerkil aile: Güç ve otoritenin anne tarafından kullanıldığı bir aile sistemidir.
Ataerkil aile: Güç ve otoritenin babada (erkeklerde) olduğu en yaygın aile sistemidir. Bu modelde soy babaya dayandırılır.
Büyüklüğüne göre aile türlerini iki grup altında toplanmak mümkündür. Bunlar, geniş aile, çekirdek ailedir.
Geniş aile: Ana, baba ve çocukların dışında birkaç kuşağın bir arada yaşadığı aile grubudur. Bu aile tipinde akrabalık bağları güçlüdür.
Çekirdek aile: Anne, baba ve çocukların bir arada yaşadığı aile şeklidir. Çekirdek aileyi bir arada tutan en önemli unsur, anne ve babanın karşılıklı bağlılığıdır.
12.3. Evlilik Türleri
Geçmişte ailede olduğu gibi evlilik türlerinde de büyük bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Evlilik türlerinin sınıflandırılmasında en çok kullanılan ölçütler eş seçimi, eş sayısı, soyun izlenmesi ve yerleşim yeri gibi özelliklerdir.
Eş seçimine göre evlilikler, endogami (içten evlenme) ve ekzogami (dıştan evlenme) şeklinde ikiye ayrılırken eş sayısına göre evlilik tipleri monogami ve poligami şeklinde iki grupta toplanmaktadır. Monogami, bir kadınla bir erkeğin evliliğidir. Tek eşlilik olarak da bilinir. Poligami ise erkeğin ya da kadının birden fazla eş alabilmesi ya da çok eşliliğidir. Poligami, polijini ve poliandri şeklinde iki alt gruba ayrılır. Polijini, bir erkeğin birden fazla eş alabilmesidir. Buna karşılık poliandri ise bir kadının birden fazla eş alabilmesine izin veren evlilik sistemidir.
Aslında her zaman en yaygın evlilik şekli monogami olmuştur.. Bir kadının birden fazla koca almasını ifade eden poliandri ise daha nadir görülen bir evlilik modelidir. Özellikle kadınlarının erkeklerden az olduğu Hindistan’daki Todalar gibi bazı toplumlarda bu tür evlilik şekli görülmüştür.
Eşin kaldığı çevreye göre evlilik tiplerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Baba yanı yerleşme: Kadının ana-baba evini bırakarak erkeğin ana-baba ailesine katılmasıdır.
Ana yanı yerleşme: Erkeğin ana-baba evini bırakarak kadının ailesinin yanına yerleşmesidir.
Ayrı yerleşme: Evli çiftin, ana-baba ailelerinden ayrı, onlardan bağımsız hatta uzak bir yere yerleşmeleridir.
İki taraflı yerleşme: Yeni evli çiftin ikamet edecekleri yeri belirleyici bir göreneğin bulunmadığı toplumlar da vardır.
Dayı yanı yerleşme: Bazı topluluklarda ise yeni evlenen çiftin erkeğin dayısı yanına yerleşme zorunluluğu vardır.
12.4. Toplumsal Değişme ve Aile
Modernleşme, endüstrileşme ve kentleşme gibi toplumsal değişme süreçleri ailede büyük ölçüde değişmeler yaratmaktadır. Modernleşme sürecine paralel olarak aile, akrabalardan daha çok izole olmaya başlamıştır.
Bir sosyolog ailede yaşanan değişimin yönünü şu şekilde ortaya koyuyor:
Kabile (clan) ve diğer akraba grupları geriliyor.
Eşin özgürce seçimi konusunda genel bir eğilim vardır.
Evliliğin her aşamasında kadın hakları daha çok benimsenmektedir. Akraba evlilikleri azalmaktadır.
Çok kısıtlayıcı toplumlarda cinsel özgürlük düzeyi artmaktadır. Çocuk haklarının genişletilmesi yönünde bir eğilim vardır.
12.5. Evlilikte Uyum
Günümüzde giderek artan bir biçimde eş seçimi anne-babalar değil, evlenecek çiftler tarafından yapılmaktadır. Aşk evlilikleri şimdiye kadar hiç görülmedik ölçüde artmıştır. Eş seçiminde de en çok tanık olunan özellik ise çiftler arasındaki benzerliktir. Benzerlik ne kadar fazla ise evlilikte uyum şansının da o kadar arttığı iddia edilmektedir. Yeni evli çiftler ilk yıllarını genelde zor ancak mutlu dönemler olarak tanımlarlar.
12.6. Boşanma
Sıkça dile getirildiği şekilde birçok ülkede boşanmalar artmaktadır. Özellikle bazı ileri düzeyde endüstrileşmiş ülkede her yüz evlilikten 60’ı ayrılma ya da boşanma ile sonuçlanmaktadır. Boşanma özellikle genç evlilerde daha yüksektir. Bunun yanında evliliğin ilk üç yılı boşanmanın en yüksek olduğu dönemdir.
12.7. Türkiye’de Aile
Cumhuriyet döneminde yaşanan modernleşme ile kentlileşme ailenin yapısında önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Türkiye’de çekirdek aile iki ve daha az çocuklu bir hüviyet kazanmaktadır. Zira çekirdek ailenin artışına paralel olarak üç ve daha fazla çocuklu aileler azalırken iki ve daha az çocuklu çekirdek aileler artmaktadır.
13. EĞİTİM
13.1. Eğitimin Anlamı
Eğitim, bilgi ve becerilerin kuşaktan kuşağa aktarılması ve bireyde istendik davranışların yaratılmasıdır. Eğitim bir tür sosyalleşme sürecidir. Toplumsal tabakalaşmayı etkileyen bir araçtır.
13.2. Fonksiyonalist Kuram Açısından Eğitim
Yapısal-fonksiyonel kuramın açısından okullar, toplumsal sistemin bir parçasıdır. Tıpkı insan vücudundaki organlar nasıl birbiri ile uyum içinde çalışıyorsa okullar da diğer toplumsal kurumlarla benzer bir uyum içindedir.
Parsons, 1959 yılında eğitim üzerine yazdığı bir makalede okulların iki şeyi yaptığını iddia eder. Bunlardan birincisi sosyalleşme, ikincisi ise tahsistir. Fonksiyonalist kuramda okulların açık ve gizli fonksiyonlarını şu şekilde detaylandırmak mümkündür:
Kültürün aktarılması: Bilindiği şekilde ilk sosyalleşme kurumu ailedir. Ancak birçok kültürde belirli sorumluluklar ve roller okulda içselleştirilir. Öğrenciler formel kurumlar içinde nasıl davranacaklarını ve aileleri dışındaki kişilerle nasıl ilişki kuracaklarını okulda öğrenirler.
Toplumsal kontrolün sağlanması: Okullar okuma, yazma ve matematik gibi becerilerin kazanılmasının ötesine geçerler. Öğrenciler, aile ortamlarından son derece farklı olan kamu yaşamının standartları ile tanışırlar.
Toplumsal ve siyasal bütünleşme: Eğitimin fonksiyonlarından birisi de ortak bir kimlik duygusu yaratarak siyasal ve toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktır.
Bir değişim ajanı olarak hizmet etmek: Eğitim aynı zamanda arzu edilen toplumsal değişmeyi tetikleyebilir veya getirebilir.
Okulun gizil fonksiyonu: Okullar yukarıda ifade edildiği şekilde sadece açık fonksiyonlara sahip değildir. Aynı zamanda gizil bir takım fonksiyonları da yerine getirirler. Örneğin birçok ülkede anaokulları, yaygın çocuk bakım sistemine sahiptir. Yine okullar dünyada gençlerin emek piyasasına katılmalarını geciktirmektedir.
13.3. Çatışmacı Kuram Açısından Eğitim
Fonksiyonalistler, eğitimin olumlu sayılabilecek özellikleri üzerine durmuşlardır. Buna karşılık çatışmacı kuramı benimseyenler, daha çok eğitim ve toplumsal eşitsizlik konusuna odaklanmışlardır. Onlara göre toplumsal sistemler, kendi içlerinde farklı çıkarları temsil eden grupların çatışmalarını barındırır. Bazı gruplar diğerinden daha çok güce sahiptirler. Bu egemen gruplar, elde ettikleri gücü kendi çıkarlarını maksimize etmek için kullanırlar. Çatışma kuramcılara göre okullar, egemen sınıfların çıkarlarına hizmet eden bazı değerleri öğrencilere aktarırlar.
13.4. Sembolik Etkileşimcilik Açısından Eğitim
Sembolik etkileşim kuramı eğitim kurumlarını benliğin gelişimi ve rollerin öğrenilmesini etkileyen toplumsal bir mekân olarak inceler. Okullarda biçimlenen benlik tanımı, hem sınıfta hem de dışarıda etkili olur.
Fonksiyonalist ve çatışmacı kuramlardan farklı olarak sembolik etkileşimcilik, sınıftaki etkileşime daha çok vurgu yapar. Öğretmen ve öğrenciler arasındaki etkileşim, toplumsal/ekonomik karakteristiklerden etkilenecektir.
13.5. Eğitimde Çağdaş Yönelimler
Günümüzde giderek artan bir biçimde eğitimin yaygınlaştığı ve demokratikleştiği iddia edilmektedir. Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar eğitim, yaygın ve farklı gelir gruplarına açık hâle gelmiştir. Nitekim ilköğretim modern/endüstriyel toplumların hemen hemen tümünde parasız ve zorunludur. Öte yandan modern toplumun gelişi Weber’in yaklaşık yüz yıl öncesinde ifade ettiği şekilde eğitimde bürokratikleşmeyi de beraberinde getirmiştir.
Günümüzde eğitim kurumları birçok formaliteyi ve katı kuralı içermektedir. Weber’in bürokrasi kuramı açısından eğitimde bürokratikleşmenin özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
İş bölümü: Öğretmenler farklı derslerde uzmanlaşmaktadırlar.
Otoritenin hiyerarşileşmesi: Okullarda her görevli bir üst otoriteye karşı sorumludur.
Yazılı kural ve kaideler: Hem öğretmenler hem de öğrenciler görevlerini yaparken çok sayıda kaide ve kurala uymak zorundadırlar.
Kişisellikten uzaklık: Okullarda bürokratik kurallar bütün öğrencilere kişisellikten uzak bir şekilde uygulanır. Ayrıca sınıfların kalabalıklaşması da kişisellikten uzaklaşmayı zorunluluk hâline getiren bir başka faktörü oluşturmaktadır.
Teknik vasıfları esas alan istihdam: En azından kuramsal olarak öğretmenler ve öğretim üyeleri, mesleki yetkinlik ve uzmanlıklarına göre istihdam edilirler. Yükselmeler yazılı personel politikalarına göre yapılır.
13.6. Geleceğin Eğitimi
Modern/endüstriyel toplumun eğitim anlayışı da büyük ölçüde endüstriyel düzenin ihtiyaçlarına göre biçimlenmiştir yani standartlaşmış, daha ziyade mavi yakalı iş gücü merkez alınarak tasarlanmış, bilginin üretiminden ziyade kullanımını esas alan, insanlara daha ziyade belli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlayan ancak onların yaratıcılıklarına çok gereksinim duymayan bir anlayışı temel almıştır.
13.7. Türkiye’de Eğitim
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu Türk millî eğitimin ilkeleri şu şekilde belirtiyor:
Genellik ve eşitlik: Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Ferdin ve toplumun ihtiyaçları: Millî eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir.
Yöneltme: Fertler, eğitimleri süresince ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara veya okullara yöneltilerek yetiştirilirler.
Eğitim hakkı: İlköğretim görmek her Türk vatandaşının hakkıdır.
Fırsat ve imkân eşitliği: Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır.
Süreklilik: Fertlerin genel ve mesleki eğitimlerinin hayat boyunca devam etmesi esastır.
Atatürk İnkılap ve İlkeleri ile Atatürk Milliyetçiliği
Demokrasi eğitimi
Laiklik: Türk millî eğitiminde laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.
Bilimsellik: Her derece ve türdeki ders programları ve eğitim metotlarıyla ders araç ve gereçleri; bilimsel ve teknolojik esaslara ve yeniliklere, çevre ve ülke ihtiyaçlarına göre sürekli olarak geliştirilir.
Planlılık
Karma eğitim: Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir.
Okul ile ailenin iş birliği: Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak için okul ile aile arasında iş birliği sağlanır. Bu maksatla okullarda okul-aile birlikleri kurulur.
Her yerde eğitim: Millî eğitimin amaçları yalnız resmî ve özel eğitim kurumlarında değil, aynı zamanda evde, çevrede, iş yerlerinde, her yerde ve her fırsatta gerçekleştirilmeye çalışılır.
Yorumlar
Yorum Gönder