Zaman kavramı her zaman ilgimi çekmiştir. Okulda fizik derslerinde, Albert Einstein (1879 - 1955) ve ünlü İzafiyet Teorisi'yle tanıştığımdan beri de anlamak için kafa yormuşumdur.
Bu yazıda Interstellar filminden yola çıkarak zaman ve oluş kavramını Aristoteles üzerinden anlatmaya çalışacağım.
1. Interstellar
Interstellar filmini izlemeyen kalmamıştır. (Hala izlemediyseniz spoiler olmaması için yazının ilk üç bölümünü atlamanızı öneririm.) Usta yönetmen Christopher Nolan'ın 2014 yapımı bilimkurgu filminde, distopik bir gelecekte yok olmak üzere olan bir dünya tasvir edilmişti. Hayatta kalan insanlar, uzayda yaşanabilecek başka bir gezegen bulma amacıyla seyahatler yapıyorlardı.
![]() |
Interstellar (2014) |
2. Uzayda Mesafeler
Uzayda mesafeler uzaktır. Güneş sistemine en yakın yıldız sistemine (Proxima Centauri) gitmek için bugünkü teknolojiyle onbinlerce yıl gerekir. Orada yaşanacak yer yoksa sonraki seçenekleri gösteren haritayı inceleyebilirsiniz. Bu haritada çevremizdeki en yakın yıldızlar görülmektedir. Ancak yakın dediğim mesafenin birkaç ışıkyılı olduğunu hatırlatayım.
Işıkyılı bizim anlama sınırlarımızın ötesinde bir mesafedir. Dünyanın güneşe uzaklığı (bu mesafeye astronomik birim, AU denir.) yüz elli milyon km dir. Bir ışıkyılı, yaklaşık, on üzeri onüç kilometre yani 100.000.000.000.000 km dir.
Filme geri dönelim. Yeni gezegenler arayan insanların filmini yapmak o kadar ilginç gelmemiş olacak ki; Nolan, aradıkları gezegeni bulan kahramanların filmini çekmiş. Gezegen aramak ilginç değil çünkü bu konuda pek çok film ve dizi var ve uzay karanlık, soğuk, renksiz bir boşluk, öyle habire bir gezegene falan denk gelmiyorsunuz. Ancak Nolan'ın filminde aramaktan fazlası var (evet burası spoiler) karamanlarımız birden çok yaşanacak gezegen buluyorlar.
Peki bahsettiğim uzak mesafe sorunu nasıl çözüldü. O kadar uzaklara nasıl gidildi. Işık hızında gitseniz bile yaşlanmadan dönmeniz mümkün değil. Einstein'a göre ışıktan daha hızlı gidemezsiniz. (Neden böyle bir kural olduğunu bugüne kadar anlamayanlar için Hawking Zamanın Kısa Tarihi kitabını okumalarını öneririm.) O zaman, kısa sürede sizi uzaklara götürecek bir şeye ihtiyacınız vardır. İşin sırrı solucan deliği.
3. Solucan deliği (Wormhole)
![]() |
Solucan deliği (Wormhole) temsili çizim |
Hedefiniz ışıkyılları kadar uzaktaysa ve ışıktan hızlı gidemiyorsanız, senelerce yolculuk yapmaktan kurtulmanız için yol bölü zaman formülündeki diğer parametreyi yani uzaklığı kısaltmanız gerekir. Yolu kısaltmak... Uzayda kestirme yollar mı var. Aslında pratikte hiç gözlemlenmedi bu kısa yollar ama teorik olarak mümkün görünüyor. Bu kısa yollara solucan deliği deniyor. Uzayın bir dokusu varsa kütlelerin bu dokuyu büktüğünü ve doğrusal her şeyin aslında eğri olduğunu düşünebiliriz. Yani ışık yılı, ışık hızı dedik ya o ışık bize doğrusal bir yoldan gelmiyor, gelirken uzayda bükülerek eğrisel bir yol takip ediyor. Eğrinin içinden geçen bir doğru ise kestirme yoldur yani solucan deliği...
İşte bizim filmimizde de yapımcıların imdadına Saturn gezegeni yakınlarındaki hayali bir solucan deliği yetişiyor.
Saturn gezegenine kadar uzay aracıyla giden kahramanlarımız solucan deliğine girip deliğin diğer tarafından çıkıyorlar. Günümüzde Saturn'e yolculuk bile yıllar sürer ama film, bahsettiğim gibi gelecekte geçtiği için daha güçlü uzay araçlarına sahip olduklarını tahmin etmek zor değil.
Filmdeki tek şaşırtıcı şey solucan deliği değil. Solucan deliğinin diğer tarafında nedense dev bir karadelik var. İsmi de Gargantua.
İşte yavaş yavaş konuya geliyoruz.
4. Karadelikler
![]() |
Gargantua (Interstellar filmindeki hayali karadelik) |
Karadelikler astrofizikteki en ilginç fenomenlerden biri. Hakkında o kadar az şey biliniyor ki hangi filmde nasıl isterseniz kullanabilirsiniz. Geçtiğimiz yıllarda devrimsel (!) bir gelişme yaşandı ve nihayet bir karadelik fotoğrafı çekildi. Kalitesiz bir susamsız simit fotoğrafı gibi görünen hiçbir şeye benzemeyen bir şey olduğunu anladık karadeliklerin. Yukarıdaki görseldeki Gargantua kadar havalı değillermiş.
Dev kütleli, ışığın bile ondan kaçamayacağı kadar güçlü çekim etkisi olan karadeliklerin zamanı da bükebileceği varsayılabilir. Fiziğin bu kadar spekülasyona açık varsayımlar barındırması elbette şaşırtıcı... Popüler kültür için her şey meta olabilir. Fizik bile...
Karadelikte zaman nasıl işler. Burada bakınız yine izafiyet teorisi. Işık kaçamıyorsa zaman da kaçamayacaktır diyebiliriz. Yani karadeliklerin içinde zaman yoktur. Peki karadeliğe düşmeden etrafında, yörüngesinde dursak ne olur. Filmde bu durum var. Karadeliklerin yakınlarında zamanın yavaşladığını düşünüyor fizikçiler.
İşte bu yazının konusu olacak şey tam olarak burada: Zaman.
Zamanın yavaşlaması, hızlanması da neymiş diyorsanız bu gayet normal; günümüz insanı, zamanı doğrusal olarak düşünmeye programlanmış. Çünkü doğuyoruz ve ölüyoruz. Bu gayet net bir şekilde önümüzde duruyor. Tıpkı bir yol gibi zaman, geri dönüşü olmayan bir yol gibi.
Dev kütleli, ışığın bile ondan kaçamayacağı kadar güçlü çekim etkisi olan karadeliklerin zamanı da bükebileceği varsayılabilir. Fiziğin bu kadar spekülasyona açık varsayımlar barındırması elbette şaşırtıcı... Popüler kültür için her şey meta olabilir. Fizik bile...
Karadelikte zaman nasıl işler. Burada bakınız yine izafiyet teorisi. Işık kaçamıyorsa zaman da kaçamayacaktır diyebiliriz. Yani karadeliklerin içinde zaman yoktur. Peki karadeliğe düşmeden etrafında, yörüngesinde dursak ne olur. Filmde bu durum var. Karadeliklerin yakınlarında zamanın yavaşladığını düşünüyor fizikçiler.
İşte bu yazının konusu olacak şey tam olarak burada: Zaman.
Zamanın yavaşlaması, hızlanması da neymiş diyorsanız bu gayet normal; günümüz insanı, zamanı doğrusal olarak düşünmeye programlanmış. Çünkü doğuyoruz ve ölüyoruz. Bu gayet net bir şekilde önümüzde duruyor. Tıpkı bir yol gibi zaman, geri dönüşü olmayan bir yol gibi.
5. Zaman

Zaman nedir? Sözlüğe bakarsak zaman bir ölçüdür. Zaman neyin ölçüsüdür? Sürekliliğin. Burada bir kelime oyunu var gibi. Süreklilik ölçülebilen bir şey midir?
Ölçü nedir? Masanın boyu, elmanın ağırlığı, bardaktaki suyun hacmi... Ancak sınırları olan şeylerin ölçüldüğünü hatta bir şeyi ölçerken ona sınır çizmiş olduğumuzu düşündünüz mü?
Sınır nedir?
Sorulara cevap verdikçe yeni sorular ortaya çıkıyor. Bu soruların bir sonu var mı. Sanmıyorum. O yüzden burada duralım. İşte bu sorduğumuz sorular aslında "kavram" dediğimiz şeyler. Bizim zaman gibi, ölçü gibi, sınır gibi her gün belki farkına bile varmadan kullandığımız pek çok kavramımız vardır. Kiminin kapsayıcılığı geniş kiminin daha dar pek çok kavram...
Peki kavram nedir?
Kavramın ne demek olduğunu söylemek bile öyle kolay değil. Bunun için Platon'a kadar gitmek gerekiyor. Çünkü Platon, bugün anladığımız anlamdaki felsefenin kurucusu kabul ediliyor. Ancak yazıyı kısa tutmak için Platon'u atlayıp Aristoteles'ten başlayalım. Kavramın ne olduğunu da başka bir yazıya bırakalım. Şimdilik bilmemiz gereken, kavramları biz kurarız ve biz yıkarız. Her şey bize bağlı. Doğada olmayan şeyler bunlar. "İnsan her şeyin ölçüsüdür" diyen Sofistlere benzedi bu yargım. Platon ve Aristoteles'in hiç sevmediği şeyler, sofistike laflar yani.
6. Aristoteles
![]() |
Aristoteles (MÖ 385 - MÖ 323) |
Konu felsefe yapmaya gelince, akla gelen isimlerin başında elbette Platon ve O'nun öğrencisi Aristoteles gelir. Aristoteles neden bu kadar önemli? İlkçağ Felsefe Tarihi kitaplarının yazarı Ahmet Arslan üçüncü cildin tamamını ayırdığı Aristoteles için kitabın girişinde şöyle yazar:
"Eğer felsefenin gerçek anlamda kurucusunun Platon olduğu sözü doğruysa, Aristoteles de gerçek anlamda bilimin kurucusu olarak kabul edilebilir. O çeşitli alanlarda ve çeşitli bakımlardan bilime hizmet etmiştir.....Yunan dünyasında ilk büyük bilimsel kütüphaneyi kurmuş, ilk harita koleksiyonunu düzenlemiş, ilk doğa tarihi müzesini meydana getirmiş olan Aristoteles, öte yandan ilk bilim sınıflamasını yapmış, her biri varlığın ayrı bir türü ve ya çeşidini ele alan ve bu varlık türüne ilişkin özel problemleri inceleyen "bağımsız bilimler" kavramını ortaya atmış, bu bilimlerin kavram ve terminolojilerini oluşturmuş... "
Böyle bir özgeçmişe sahip bir filozofun, Platon'un Akademia'sında yetişmiş, sonraki filozofların "ilk öğretmen, muallimi evvel" dedikleri Aristoteles'in bizim konumuz bağlamında, zaman hakkında ne dediği önemli olsa gerek.
Aristoteles, "zaman, değişimin ölçüsüdür" demiş(?) Aslında Aristoteles "kavram olarak zaman"dan çok fazla bahsetmiyor. Anlardan, şu an, geçmiş ve gelecek zamanlardan bahsediyor. Ayrıca bir kategori olarak tanımladığı zaman var. Kategori olarak zaman konusuna varlık konusunu anlatırken tekrar döneceğiz.
An dediğimiz şey şu an içinde bulunduğumuz zaman demektir. Biz insanlar sadece bunu algılayabiliriz. Hatta cümleyi tamamlayana kadar geçer ve başka bir an gelir. Burada Attila İlhan'ın meşhur mısralarını anımsayalım:
Çünkü zaman bizim için ölümle anlam bulan bir gerçekliktir. Ölüm olmasa ne zaman umurumuzda olurdu ne başka bir şey. Bu iddiamı desteklemek için Saramago'nun "Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş" isimli kitabına atıf yapacağım. Başka da gerekçem yok.
Zamanın her anında çevremizden pek çok duyular almaktayız. Şu öten cırcır böcekleri, kararan gökyüzü, komşunun evinden gelen, salçayla kavrulan soğanın kokusu... Biz bu duyuları zihnimizde yorumlamaya çalışırız. Bazılarını önceki verilerle kıyaslarız.. Aradaki farkları bir çırpıda yakalarız. O zaman deriz ki evet bu şey değişmiş.
Yani zamanı anlamak için önce değişimi anlamalıyız. Değişimi anlamak için de oluş ve yokoluşu anlamalı yani varlık nedir sorusuna cevap bulmalıyız.
An dediğimiz şey şu an içinde bulunduğumuz zaman demektir. Biz insanlar sadece bunu algılayabiliriz. Hatta cümleyi tamamlayana kadar geçer ve başka bir an gelir. Burada Attila İlhan'ın meşhur mısralarını anımsayalım:
"an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
çalgılar susar heves kalmaz
an gelir biter muhabbet
şatârâbân ölür"
Zamanın her anında çevremizden pek çok duyular almaktayız. Şu öten cırcır böcekleri, kararan gökyüzü, komşunun evinden gelen, salçayla kavrulan soğanın kokusu... Biz bu duyuları zihnimizde yorumlamaya çalışırız. Bazılarını önceki verilerle kıyaslarız.. Aradaki farkları bir çırpıda yakalarız. O zaman deriz ki evet bu şey değişmiş.
Yani zamanı anlamak için önce değişimi anlamalıyız. Değişimi anlamak için de oluş ve yokoluşu anlamalı yani varlık nedir sorusuna cevap bulmalıyız.
![]() |
Rafael'in meşhur Atina Okulu isimli eserinde Platon gökyüzünü işaret ederken Aristoteles yeryüzünü işaret ediyor olarak resmedilmiş. Ayaklarımızı sağlam basalım der gibi. Biz de ayaklarımızı yere sağlam basalım ve ay altı alemindeki değişimi anlamaya çalışalım. Zaman, varlıktaki ölçülen değişimdir dedik çünkü. Elbette öncelikle değişim nedir?
Bu sorunun cevabını ikinci bölümde vermeye çalışacağım. Evet sıkıcı olacak.
Uzun zamandır okuduğum en iyi felsefe metni.
YanıtlaSil