Ana içeriğe atla

ENTELEKHEIA RUH VE CANLILIK




Ruhun ne olduğu, düşünce tarihi boyunca pek çok filozof ve din adamı tarafından açıklanmaya çalışılmıştır. Ruh bedene dahil midir yoksa ayrı bir şey midir tartışması, arkaik dönemden beri mitolojik anlatılara da yansıyan bir konu olmuştur. Bu yazıda, Aristoteles'in doğa anlayışını inceleyerek, canlılığı ve ruh kavramını, potansiyellik aktüellik karşıtlığında entelekheia kavramı çerçevesinde nasıl ilişkilendirdiğini anlatmaya çalışacağız.

DOĞA

Doğa bütün nesneler için bir düzen nedenidir. Doğa çalışması ya da bilim yapmak doğadaki düzenliliğin veya potansiyelliğin anlaşılmasına yöneliktir. Aristoteles, kendisinden önceki düşünürlerin çelişki içermesi sebebiyle yadsıdıkları değişimi kendi felsefesinin esas omurgası olarak kullanmıştır. Doğadaki her şey her an değişim halindedir ve potansiyel-aktüel karşıtlığı, gerçekliği dinamik bir şekilde açıklar. Aristoteles, Fizik kitabında, bütün bilimlerin hatta bütün sanıların devinimi var saydığını ya da kullandığını ve doğanın bir devinim ilkesi ve durağanlık (devinimin yokluğu) ilkesi olduğunu söyler. Devinim, olanaklı olanın, olanaklı olduğu için gerçekleşmesidir. Devinebilir olanın devinmesi, olanak halinde devinen demektir, devindiren nesne zaten aktüeldir. Var olanların bazıları hiç devinmez, bazıları hep devinir, bazıları da bazen devinir bazen devinmez. Bazen devinen, bazen devinmeyen varlıklar, Aristoteles tarafından, doğa felsefesinin konusu olarak incelenen duyusal nesnelerdir. Devinen ve devindiren şey birbirine temas ederek yahut aradaki bir başka şeyle birbirlerini etkileyerek potansiyel halden çıkarlar. Sonsuzluk ve boşluk, her ikisi de ancak potansiyel olarak zihinde yer alabilirler, doğada aktüel olarak mümkün değillerdir. O halde doğa, sınırlı ve boşluksuz, her yanı varlıkla dolu sürekliliktir.

Aristoteles’e göre, hep devinenler, mükemmel devinim olan dairesel hareket yapan göksel cisimleridir. Gezegenler, yıldızlar, güneş ve ay en baştan beri hep gökyüzünde dönmektedir ve her zaman döneceklerdir. Onların potansiyelliği, yersel madde içermelerinden kaynaklanır. 

Hiç devinmeyen ise “hareket etmeyen hareket ettirici”dir. Hareket etmeksizin hareket ettiren bir töz vardır ve göksel cisimler gibi ezeli ve ebedidir, hiç madde ve potansiyellik içermez yani salt aktüeldir. Bu töz, Tanrı’dır. Aristoteles, ilkesel olarak bunun zıttı “prota hyle” dediği salt potansiyel, ilkel bir maddeden bahseder. Böyle bir maddenin formu yoktur ve aktüel değildir. Töz nedir sorusu, işaret edilebilen bir var olan gerektirir ve her iki uçtaki ilkeler, yani maddesiz form ve formsuz madde bu soruya konu olamazlar.

CANLILIK VE RUH

Canlılarda gözlemlenen devinim diğerlerinden farklıdır. Bazı doğal var olanlar, yer değiştirme, büyüme, üreme, eksilme gibi veya nitelik değiştirme açısından kendi içinde devinim ve durağanlık ilkesi taşır. Aristoteles’in psikoloji ve biyolojiyi iki ayrı bilim olarak görmediği ve biyolojiye düşkün olduğu söylenir. Bireysel töz bağlamında, canlılığı tanımlayan Aristoteles’e göre ruh, madde-form karşıtlığı bağlamında, potansiyellik içeren bedenin bir çeşit formudur.

Aristoteles'in hocası, Platon'a göre, ruh, idealar dünyasındadır, daha sonra dünyaya düşmüş ve bir bedene hapsolmuştur. Dünyaya düşmeden önce ruh, kısa bir an idealar dünyasını görme imkanı bulmuş, hatta ideaları görme süresine bağlı olarak da dünyadaki yaşamında, en yüksek seviye filozoftan, en düşük seviye tirana kadar değişen seviyelerde insanlık kazanmıştır. Platon'un yazılarında, diyalektik ile anlatamadığı fikirlerini mitosları kullanarak anlattığını biliyoruz. İdealar dünyası derken Platon'un tam olarak neyi veya nereyi kastettiği belli değildir. Devlet kitabındaki “Er Mitosu”, ruh üzerine oldukça detaylı varsayımlar içermektedir. Platon'un, verdiği yanıtların doğruluğuyla değil, sorduğu soruların önemiyle ve bu soruların çoğunun bugün hala tartışma konusu olmayı sürdürmesi sebebiyle üstünlüğü kuşku götürmez ancak gerekçelendirilmemiş, verili bilgiler felsefe için değer taşımamaktadır.

Aristoteles, ruhu bedenin canlandırıcı ilkesi olarak ifade etmiştir. Potansiyel olarak canlılığa sahip doğal cismin formu, ruhtur. Bu açıdan ruh, diğer formlar gibi doğanın bir parçasıdır. Aristoteles, canlılığı tarif ederken üç cins ruhtan bahseder. Bunlar hiyerarşik olarak aşağıdan yukarıya doğru birbirlerini kapsayarak şu şekilde sıralanabilirler: Bitkisel ruh, hayvansal ruh ve insan ruhu. Bir şeyin yaşadığını söylememiz için zeka, duyumlama, yerel hareket ve dinginlik veya dahası beslenme hareketi, değişme ve büyüme gibi yetilerden, sadece birinin bulunması yeter. Bunlardan beslenme, değişme ve büyüme, bitkilerin sahip olduğu ruhun yetileridir. Hayvanlar bitkilerin aynı yetilerine sahip olmakla birlikte hazdan ve acıdan kaçınmak bağlamında; iştah, cesaret ve irade sahibidir, duyumlamaya ve bazıları da hareket yetilerine sahiptir. Yine bazı hayvanlar mesela insan ise bu ruh yetilerinin üstüne akıl yürütme yetisine ve zekaya da sahiptir.

ENTELEKHEİA

Aristoteles’e göre, canlı ile cansız varlık arasındaki fark, canlıların ruh denilen bir şeye sahip olmasıdır ve ruh, "entelekheia"dır. O, Ruh Üzerine kitabında, pek çok yerde entelekhia kavramından söz eder.  Antik Yunan Felsefe Terimleri Sözlüğüne göre büyük olasılıkla bu kelimeyi, Aristoteles kendisi icat etmiştir ve Metafizik kitabında energia’nın (fiil, aktüel) eş anlamlısı gibi kullanmıştır. Ruh Üzerinde kitabında ise form (eidos) yerine kullanmıştır. Sözlüğün verdiği tanım, yazarının (Francis E. Peters), orijinal İngilizce dilinden birebir çevirisidir: "Entelekheia: Tamamlanma veya mükemmellik durumu, edimsellik, fiiliyat, gerçeklik; (state of completion or perfection, actuality)”. Aristoteles, Metafizik kitabında, çeviren Ahmet  Arslan’ın kitaba eklediği notlarına göre, entelekhia, fiil anlamındadır ama eylemden çok statik mükemmelliğe işaret eder.

Aristoteles, hayata sahip bir varlığın bedeni söz konusu olduğunda, bedenin ruha özdeş olamayacağını, ruhun cevher, bedenin de dayanak yani madde olduğunu söyler ve şöyle devam eder: 

“Ruh, bilkuvve (güç halinde) hayata sahip doğal cismin biçimidir. Fakat biçimsel cevher entelekheia'dır (yetkin fiil); o halde ruh, bu tür bir cismin entelekheia'sıdır.” (Aristoteles, Ruh Üzerine: 412a20, Çev. Zeki Özcan)

Saffet Babür, entelekhia kelimesini, “amacını kendi içinde taşımak” olarak çevirmiştir. Aynı pasajın Saffet Babür çevirisi şu şekildedir:

“Öyleyse şu zorunlu: ruh, olanak halinde canlılık taşıyan doğal bir cismin nelikle birlikte giden dış görünüşü olarak bir varolandır. Bu varolanın varolma tarzı da amacını kendi içinde taşıyarak varolmadır.” (Aristoteles, Ruh Üzerine: 412a20, Çev. Saffet Babür)

TDV İslam Ansiklopedisi çevrimiçi kaynağına göre, entelekhia kelimesi “kemal” kelimesi ile eş anlamlıdır. “Hayat” maddesinde, Ruh Üzerine kitabındaki anlatıma paralel şöyle bir paragraf bulunur:

“Aristo bu hayat cevherini nefisle (Gr. psühe; Lat. anima) aynı saymıştı. Bu mânevî cevher, organizmadaki canlılığa ilişkin bütün faaliyetin formu (sûret) idi ve organik faaliyetin gāî karakteri onun bu kemâle (Gr. entelehya) yönelişinden kaynaklanıyordu.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/hayat, 01.07.2020)

TDK Sözlüğe göre “kemal” kelimesinin birinci anlamı: “Kemal: Bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik.” şeklindedir.

Bu açıklamalara göre entelekhia teriminin tam olarak uzlaşılmış bir tanımı yok gibi görünmektedir. Biz Ahmet Arslan çevirisine sadık kalarak entelekhia’nın, statik mükemmellik olduğunu kabul ederek devam edelim. Bu açıdan ruh, bedenle beraber ayrılmaz bir şekilde bireysel tözü oluşturan, potansiyellik içeren bedenin formu yani aktüelliktir. Bu açıdan çağdaş zihin felsefesindeki donanım-yazılım benzetmesine atıf yaparak, bedenin bir tür donanım (hardware), ruhun bu donanımı işleten bir tür yazılım (software) olduğunu düşünebiliriz. Bilgisayarlardaki BIOS yazılımı, makinaya enerji verildiğinde devreye girip donanım parçalarını yoklar ve herhangi bir sorun yoksa makinanın işletimini, işletim sistemi denilen yazılıma devreder. BIOS (Basic Input-Output System), temel giriş çıkış sistemi anlamına gelen bir kısaltma olduğu gibi "bios" kelimesi Yunanca’da “hayat” anlamına gelir.

SONUÇ

Canlılık tanımımız, Aristoteles'ten beri yeterli değildir. Göksel cisimlerin akılsal varlıklar olduğunu okuyan felsefe öğrencileri için, bilgisayarların, virüslerin canlı olduğuna dair yeterli parametre vardır. Bu varlıkların, yine entelekhia kavramı bağlamında, amacını kendi içinde taşıdığını söylemek mümkündür. Biyoteknolojik formların, döllenmiş yumurtanın, klonlama yöntemiyle elde edilen canlıların ruhu var mıdır? Yoksa çoklarının iddia ettiği gibi ruh, yalnızca insana mı özgüdür? Descartes'in yöntemini kullanarak, yani her şeyden şüphe edip, her şeyi soyutlayıp en derinde ulaştığımız "benlik" ruh mudur? 

Aristoteles'in, hareket etmeyen hareket ettiricisi, Tanrı, en üst seviye ruhta bir yeti olarak yer alan potansiyel zekanın aktüelliği olarak, "etkin akıl"da işaret ediliyor gibidir. Gorki, "içinden Tanrı'yı çıkartırsanız geriye kalan insan değildir" der. Ruhu varlığın içine entelekhia olarak kodlayan Tanrı, kendisi de form olmalıdır ve tüm potansiyelliğini de aktüelliğe çevirmiştir. Aristoteles'in de merak ettiği: “bazı şeyler neden olanaklı olduğu halde gerçekleşmezler” sorusu, varlık, canlılık, aktüellik bağlamında kilit sorudur. Entelekhia, canlıya seçme özgürlüğü bırakır mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Felsefenin Temel Kavramları

FELSEFENİN TEMEL KAVRAMLARI Felsefe nedir? Kavram nedir? Felsefenin temel kavramları nelerdir?  Bilgi türleri ve felsefe İlâhî/dinî bilgi Beşerî/aklî bilgi Bilimsel bilgi Felsefî bilgi Felsefe filos+sofos hikmeti seven / hikmet sevgisi Felsefe – feylesûf (filozof) Pisagor / Sokrat Felsefenin temel kavramları: Adalet Nedir? Ahlak Kanıtı Ahlak Akıl Analitik A Priori A Priori Bilgi Aksiyom Algıcılık Alman İdealizmi Analoji Anlam Antik Felsefe Aşkın Aşkınlık Atomculuk Aydınlanma Bilim Bilim Felsefesi Bilinç Çıkarım Değer ve Değer Felsefesi Deizm Determinizm Diyalektik Empirizm İdealizm Fenomenoloji İlk Felsefe Kavram Madde Mantık Materyalizm Rasyonalizm 1. HAFTA:  ADALET NEDİR? Bu haftaki dersimizde;  Felsefenin ve siyaset bilimin en temel kavramlarından ve problem alanlarından birisini oluşturan “Adalet” ve “Ahlak Kanıtı” kavramlarını tarihsel bir sunum içinde ele alınacaktı...

Sosyoloji I Ders Notları

4. KÜLTÜR 4.1. KÜLTÜR NEDİR "İnsanın toplumun bir üyesi olarak elde ettiği, bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, adetle ve diğer yetenekler ile alışkanlıklardan oluşan karmaşık bir bütündür”. 4.2. KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ  Değerler Değerler, bize iyi, kötü, güzel, çirkin, ahlaki, gayrı ahlaki veya arzu edilen ve edilemeyen şeyler hakkında ölçütler sunar. Farklı dinlerden ve gruplardan oluşan modern çoğulcu toplumda değer yönelimi son derece karmaşıktır.Değerler, belirli sosyal sonuçlara yol açar.  Değerlerin genel işlevlerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Değerler, kişilerin ve birlikteliklerin toplumsal değerinin yargılanmasında hazır araç olarak kullanılır. Değerler kişilerin dikkatini istenilir, yararlı ve önemli olarak görülen maddi kültür nesneleri üzerinde odaklaştırır. Her toplumdaki ideal düşünme ve davranma yolları, değerler tarafından işaret edilir. Değerler kişilerin toplumsal rolleri seçmelerinde ve gerçekleştirmelerinde rehberlik eder. Değerler...

FELSEFİ DÜŞÜNCENİN ÖZELLİKLERİ

ESKİÇAĞ YUNAN DÜŞÜNCESİ BAĞLAMINDA FELSEFENİN KURULUŞU: FELSEFİ DÜŞÜNCENİN ÖZELLİKLERİ Felsefi düşüncenin temel niteliğini oluşturan yargılardır. Felsefe kişisel bir uğraş olduğu için aynı problemi herkes kendine göre kurmak, önemsediği sorularla ilgili kendi cevaplarını oluşturmak ve onları gerekçelendirmek zorundadır. Felsefe tarihi ve filozoflar felsefenin iskeletidir, onu giydirmek felsefe yapmaktır. Bu amaçla, Eskiçağ Yunan Düşüncesini, kaostan düzene, mitolojiden felsefeye giden yolu ve ilk filozofları anlatarak felsefi düşüncenin özelliklerini vurgulamaya çalışacağız. Felsefe Öncesi Aristoteles “bütün insanlar doğal olarak bilmek ister” derken aslında keyfi bir bilme isteğine vurgu yapar. Dünya çetin bir yerdir ve insan hayatta kalmak için bilmek zorundadır. Eliade’ye göre insanlaşma süreci ayağa kalkma ile başlamıştır ve bu dik duruş, mekansal farkındalık yaratmıştır. İlk insan bu sınırsız, meçhul, tehditkar boşluğun içine atılmış hissetmekten yola çıkarak gelişir (Eliade, 2018...