Canlı edebiyat dünün saatine göre yaşamaz, bugünün de değil, yarının saatine göre yaşar. Direğin tepesine gönderilen denizcidir o, oradan uzaktaki gemiler görünür. Denizciyi direkten indirip kazan dairesine, bocurgata koyabilirsiniz, ama bu bir şey değiştirmez: direk olduğu yerde kalır - ve başkası da direğe çıkınca onun gördüklerini görecektir. Direkteki denizci fırtınalarda lazım olur. Şimdi fırtına var, dört bir yandan S.O.S. geliyor. Daha dün yazar sakin sakin gezinebilirdi güvertede, Kodak'ını tıkırdatabilirdi (varoluş); ama dünya 45° yan yatmışken, yeşil yarıklar açılmış, küpeşte titremeye başlamışken kimin aklına gelir manzara tabloları ve türleri düşünmek? Şimdi sadece ölümden önce düşünülebilecek olan şey düşünülür: öleceğiz, peki ne olacak? Yaşadık işte - nasıl yaşadık? Baştan, yeniden yaşanacak olsa, ne şekilde, ne için yaşamalı? Şimdi edebiyatta dev, direk gibi, uçak gibi, felsefi ufuklar gerekli, en son, en korkunç, en korkusuz "neden?" ve "peki sonra?" soruları gerekli.
Böyle soruları çocuklar sorar. Ama çocuklar zaten en cesur filozoflardır. Hayata çıplak gelirler, bir damla dogma, mutlak, inanç yoktur üzerlerinde. Bu yüzden de her soruları saçma denecek kadar nahif ve ürkütücü bir şekilde karmaşıktır. Şimdi hayata gelen yeniler de çocuklar gibi çıplak ve hala korkusuz, ve onlarda da, çocuklarda olduğu gibi, Schopenhauer, Dostoyevski, Nietzsche'de olduğu gibi "neden?" ve "peki sonra?" soruları vardır. Dahi filozoflar, çocuklar ve halklar aynı ölçüde bilgedir: çünkü aynı aptal sorularla uğraşırlar. İyi döşenmiş bir dogmaya sahip olan uygar insana göre, aptaldır onlar.
Yevgeni Zamyatin, 1923
Biz
Edebiyat, Devrim, Entropi ve Diğer Şeyler Üzerine
Yorumlar
Yorum Gönder